Ada batıdan doğuya deniz seviyesinden 45 derece meyille 100 metre yükselir. Bundan dolayı batısı rüzgâra karşı korunaklıdır. Ada, doğu kısmında ise, denize 90 derece sarp düşen kayalarıyla ürkütücü bir görünüm alır. Oldukça küçük olan bu ada düz olsa idi buraya futbol sahası bile sığmazdı. Ada bu şekliyle, insanoğlu tarafından iskân edilmediği izlenimini uyandırmaktadır. Ancak, bu bir yanılgıdır. Çünkü adanın batı kısmında uzaktan bile görünebilen uzun bir sur duvarı yer alır.
Benim gibi tarihe merak duyan üç arkadaşım adaya kadar yüzmüş, ancak kayalar kaygan olduğu için adaya ayak basamamıştır.
Likya Yarımadası’nda sürdürdüğüm bilimsel çalışmalar için veya adanın karşısındaki çok sevdiğim Küçük Çaltıcak Plajı’nda biraz stres atmak için bu ilginç adanın yanından sayısız kez geçtim. Dost ve misafirlerimi hep bu plaja götürürüm. Hemen yakınında oturduğumuz Konyaaltı Plajı kadar kalabalık olmayan plaj doğası ve tüm vahşiliğiyle hoşuma gider. Çekilmez yaz sıcaklarında Küçük Çaltıcak’ın adaya daha yakın olan kısmında denizin içinden çıkan soğuk su kaynaklan ferahlatıcı olur. Orada ayrıca herkes tarafından pek bilinmeyen ve önleri ince kumla kaplı küçük mağaralar bulunur.
Yukarıda değindiğim tüm olumsuz yönlerine rağmen Sıçan Adası Antalya’ya yerleştiğim ilk günden beri bende hep merak uyandırmıştır. Bu merakın nedeni, mesleğim gereği incelediğim, artık konuşulmayan Eski Yunanca ve Latince kaynaklarında bu küçücük adanın sayısız İlkçağ ve Ortaçağ yazarları tarafından zikredilmesidir. Ayrıca, adaya insanoğlunun günümüze kadar verdiği çeşitli adlardır. Ada için kayda geçmiş en erken ad Lyrnateia’dır. Bu adı, MÖ 5. yüzyılın ortalarında yazan Pseudo – Skylaks’tan öğreniyoruz. Ada bu adı karşı kıyıdaki Beldibi Beldesi’ne yakın olan Lyrnas Kenti’nden almış olmalıdır. Buraya MÖ 8. veya 7. yüzyılda Edremit Körfezi’nden gelen Aiol göçmenleri yerleşmiştir. Adanın Roma Dönemi’ndeki adı Attelebusa / Attelebussa’dır.